RADYO ARABESK TÜRK FORUM ALEM BİZİ DİNLİYOR ARABESK DAMAR
www.radyoarabeskturk.com
RADYO ARABESK TÜRK FORUM ALEM BİZİ DİNLİYOR ARABESK DAMAR
www.radyoarabeskturk.com
RADYO ARABESK TÜRK FORUM ALEM BİZİ DİNLİYOR ARABESK DAMAR
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
RADYO ARABESK TÜRK FORUM ALEM BİZİ DİNLİYOR ARABESK DAMAR

RADYO ARABESK TÜRK
 
AnasayfaAramaLatest imagesKayıt OlGiriş yap
Radyo Arabesk TÜRK www.radyoarabeskturk.com

SİTENE HTML KODLAR EKLE




 

 Ağız içi yaraları ve tedavisi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
matrix
MODERATÖR
MODERATÖR
matrix


Uyari Seviyesi : uyari yok
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 436
<b>Rep Puanı</b> Rep Puanı : 2
<b>Aktiflik Puanı</b> Aktiflik Puanı : 5885
<b>Kayıt Tarihi</b> Kayıt Tarihi : 23/06/10
<b>Cinsiyet</b> Cinsiyet : Erkek

Kullanıcı Aktifligi
Basari :
Ağız içi yaraları ve tedavisi Imgleft1/1Ağız içi yaraları ve tedavisi Emptybarbleue  (1/1)
Seviye:
Ağız içi yaraları ve tedavisi 241687221/1Ağız içi yaraları ve tedavisi Emptybarbleue  (1/1)
Güçlülük:
Ağız içi yaraları ve tedavisi Imgleft1/1Ağız içi yaraları ve tedavisi Emptybarbleue  (1/1)

Ağız içi yaraları ve tedavisi Empty
MesajKonu: Ağız içi yaraları ve tedavisi   Ağız içi yaraları ve tedavisi EmptySalı Ekim 12 2010, 21:22

AFT ve UÇUK
(Ağız yaraları, Ağızda yara, Ağız yarası)

[Linkleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Aft ağız içerisinde sıklıkla yanak ve dudak mukozasında, dil üzerinde, yumuşak damakta, farenkste, diş eti üzerinde görülen solgun sarı-kırmızı hale ile çevrili oldukça ağrılı ülserleşmiş lezyonlardır. Toplumun %18-20 az ya da çok aft sorunu ile karşı karşıyadır. Bayanlarda daha sıklıkla rastlanır. Aft genellikle tek olarak seyretse de aynı anda birkaç bölgede birden görülebilmektedir.
Aftın oluş nedenini belirlemek için çeşitli araştırma yapılmıştır. Ancak aftın oluşumunu hızlandırıcı ve seyrini kötüleştirici birçok faktör faktör saptanmasına karşın oluş nedeni tam olarak belirlenememiştir.
Bu nedenle aft oluşumunu hızlandıran ve iyileşmesini geciktiren faktörlerden bahsetmek mümkündür.
Aft oluşumunda hangi faktörler önemlidir?


  • STRES
    Günümüzde migren, yüksek tansiyon ve gastrit gibi birçok hastalığın nedenleri arasında kabul edilen stres aft oluşmasının en önemli nedenlerinden birisidir.
    Hanımlarda premenstural gerginlik(adet öncesi dönem) de aft oluşumunu hızlandıran faktörlerdendir.

  • YİYECEKLER
    Turunçgiller, sirke, turşu, patates cipsi, tuzlu ve baharatlı çerezler gibi ağız mukozasını tahriş edebilen yiyecekler aft oluşumunu hızlandıran önemli faktörler arasında sayılmaktadır.Bunların yanı sıra bazı bünyeler için alerjik olabilen kara buğday, çavdar, arpa, çikolata, fındık, kabuklu deniz hayvanları, soya, domates, bazı patlıcan, elma, incir, peynir gibi yiyecekle.de aft oluşumunu hızlandırırlar.

  • TRAVMA
    Yanak dil dudak ısırma, sert yiyeceklerin tahrişi ve yumuşak olmayan diş fırçalama işlemleri ve iyi adapte olmayan protezlerin neden olduğu vuruklar aft için uygun zeminin oluşmasına yardımcı olurlar.

  • DİŞ MACUNU
    Diş macunlarının temizleme özelliğini artırmak için köpük yapıcı olarak yapılarına katılan "sodyum lauryl sulhate" ( SLS ) mukoza hücrelerinin yıkımını artıran tahriş edici bir kimyasaldır. SLS bu özelliği ile aft oluşumu üzerine direkt etkili olan bir maddedir.
    Özellikle aft sorunu olan kişilerin kullanabilmesi için günümüzde daha az oranda (%1.25) SLS içeren diş macunları üretilmektedir. (Tom's of Maine Natural Toothpaste , Oral-B Sensitive Fluoride Toothpaste.)

  • SİSTEMİK HASTALIKLAR
    Behçet Hastalığı: Genital ülser, konjuktivit, retinit, lokositoz gibi, birçok sistemik belirtiler yanında ağız içerisinde oluşan tekrarlayıcı aftlarla kendini gösteren bir hastalıktır.
    Birçok malign ve otoümmin hastalıklarla birlikte de tekrarlayıcı aftlar görülebilmektedir.

  • DİĞER NEDENLER
    B12 vitamini ve demir noksanlığı,sigara içme, tütün çiğnemenin gibi alışkanlıkların de aft oluşumuna katkıda bulunan önemli faktörler olduğu bilinmektedir.

Tedavi
Aftlar herhangi bir tedavi uygulanmasa da genellikle 7-10 gün sonra kendiliğinden iyileşmektedir. Aft sorunu ile karşı karşıya olanların aşağıda sıralanan işlemlerden birini yada birkaçını uyguladıklarında daha rahat bir periyot geçirmeleri mümkündür:

Ağrıyı azaltmak ve iyileşme periyodunu kısaltmak için:



  • Sıcak, asidik ve tahriş edici gıdalardan kaçınılmalır.
  • "2% hydrogen peroxide" solusyonuna batırılan pamuk yada gazlı bez ile aft bölgesi temizlenebilir.
  • Su ile karbonat karışımından hazırlanan ince yapılı bir krem aft üzerine sürülebilir.
  • Yarım bardak suya yarım kaşık tuz ilavesi ile elde edilen solusyonla günde üç kez gargara yapılabilir,
  • Yemeklerden önce aft bölgesine "xylocaine" solusyonu ya da ağız için hazırlanmış anestezik kremler uygulanabilir.
  • Aft üzerine uygulanacak "orabase", "Gly-oxide", "Cankaid","Ambesol" gibi ağız içi kremler uygulanabilir.
  • "sucralfate" tableti ılık suda eritip gargara yapılabilir.
  • Özellikle aftı başlangıç aşamasında "tetrasiklin" tableti suda eriterek elde edilen solusyon ile gargara yapmak aftın fazla büyümesini engeller ve ağrıyı azaltır.
  • Gene aftın başlangıç safhasında bölgeye bir topikal steroid "%0.1 lik triamcinalone" uygulanması ya da steroidli bir gargara "betamethasone syrup" ile gargara yapmak aftın fazla büyümesini engeller ve ağrıyı azaltır.
  • "Chlorhexadine" gargaralar iyileşme periyodunu kısaltır.
  • "Tetrasiklin" şurup la hazırlanan 12,500 unite "nystatin", 1.25 mg "diphenhydramine", ve 0.25 mg/m "hydrocortisone" karışımı 'shotgun' solusyonu olarak kullanılabilir.

AFT (canker sores=mouth ulcers) ile UÇUK (fever blisters=cold sores) arasındaki farklılıklar:

Aft ile uçuk genellikle aynı belirtileri gösterdikleri için birbirleri ile karıştırılabilmektedir. Ancak aralarında birçok temel farklılık vardır:
AFT
1. Kesinlikle ağız içersinde oluşur.
2. Bulaşıcı değildir.
3. Aftın oluşmasına virüsler neden olmaz.

UÇUK
1. İçi su toplamış küçük kabarcıklar (blisters) şeklinde başlar.
2. Nadiren ağız içerisinde olsalar da genellikle ağız dışında meydana gelirler. Aft ağız içerisinde tüm bölgelerde olabilmesine karşın uçuk genellikle ağız içerisinde damak tavanı gibi hareketsiz bölgeleri tutar.
3. Bulaşıcıdır.
4. Virüsler tarafından meydana getirilir.

UÇUĞUN BELİRTİLERİ NELERDİR?
Uçuk çıkmadan önce kendini belli eder (0-24 saat önceden); karıncalanma, kaşınma, yanma, sızlama hissedilir. Bunu o bölgenin kızarması, şişmesi ve daha sonra da içi sıvı dolu kabarcıkların ortaya çıkışı izler. Bu kabarcıklar konuşurken, gülerken, yiyip içerken acı ve ızdırap verir. Zamanla kuruyup çatlar, sızıntı yapar ve açılarak görüntüyü bozan çirkin bir yara haline gelir.



NASIL BULAŞIR?
Uçuk, ön belirtileri ile açık yaranın kapanması süresi arasında bulaşıcıdır. Uçuğu olan bir kişinin kullandığı, havlu, bardak, çatal, kaşık vb. eşyalardan ve uçuklu kişinin öpmesi sonucu bulaşır. Uçuk virüsü (Herpes simpleks) ile insan genellikle ilk defa küçükken (0-5 yaş) tanışır. Uçuğu olan aile bireylerinden birinin �Sevgi dolu� öpücüğü sonucunda uçuk virüsü vücuda girer. Çoğunlukla fark edilmeyen küçük kızarıklıklar şeklinde ortaya çıkar; ağız içi, diş etleri ve dudaklar enfekte olur. Ama kimi hassas bünyelerde ciddi enfeksiyon şeklinde görülebilir.

DİKKAT! UÇUK BULAŞICIDIR!


  • Uçuğa dokunulmamalıdır. Dokunulursa eller çok iyi yıkanmalıdır.

  • Bayanlar makyajlarını çıkarırken özellikle çok dikkat etmelidirler. Kesinlikle gözlere dokunulmamalıdır.

  • Özellikle bebekler, çocuklar ve diğer insanlar öpülmemelidir.

  • Uçuklu insanın kullandığı havlu, bardak, çatal, kaşık vb. eşyalar ayrılmalı ve başkalarının kullanmasına izin verilmemelidir.

  • Yerken, içerken kullanılan malzemeler özellikle çocuklar ile paylaşılmamalıdır.

  • Uçuk ve uçuk yarasının kabuğu ile oynanmamalıdır. (Parmaklara uçuk virüsü bulaştırırken, uçuk yarasına da diğer mikroplar bulaştırılmış olur.)
NİÇİN NÜKSEDER?
Uçuk virüsü (Herpes simpleks) vücuda girip ilk enfeksiyonu yaptıktan sonra o bölgedeki isnir düğümüne girip yerleşir ve istenmeyen bu misafir, vücudun zayıf düştüğü durumlarda çoğalır ve uçuk çıkar.


  • Stres

  • Aşırı yorgunluk, uykusuzluk

  • Aşırı güneş ışığı ve UV ışınları

  • Diğer enfeksiyonlar

  • Adet dönemi, hamilelik gibi durumlarda virüs aktif hale geçebilir.


KONTROL EDİLEBİLİR Mİ?
Öncelikle uçuğun nüksetmesine sebep olan durumlardan sakınmak gerekir. Örneğin strese bağlı olarak gelişir ise; stresimizi azaltacak gevşeme tekniklerini öğrenmek. Yorgunluk ve uykusuzluk sebep ise; dinlenmek ve iyi uyumak. Güneş sebep oluyor ise; dudaklar için koruyucu krem ya da yüksek koruma faktörlü güneş yağı kullanmak ve şapka ile yüzü güneşten korumak gerekir. Tüm alınan önlemlere rağmen uçuk yine de nüksedebilir.
Ön belirtiler (karıncalanma, kaşınma, yanma, sızlama) hissedildiğinde o noktaya kısa aralarla antiviral bir uçuk kremini uygulamak gerekir. Uçuk ya hiç çıkmayacaktır ya da çıksa bile hafif seyredecektir.



EN ETKİLİ ŞEKİLDE NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Önceden bazı madde ve ilaçlar uçuğun verdiği rahatsızlığı azaltmak için kullanılmıştır:



  • Alkol ve antiseptik ilaçlar, Uçuğun üzerindeki bakteri enfeksiyonunun gelişmesini engeller

  • Ağrı kesici ilaçlar; Uçuğun sebep olduğu ağrıyı azaltır.

  • Buz uygulamak; Ağrı azaltılabilir

  • Oysa günümüzde etkili tedavide kullanılan antiviral uçuk kremleri, deriden geçerek uçuk virüsüne (Herpes simpleks) etki eder ve deriye zarar vermelerini engeller.


KİMLER ÖZELLİKLE RİSK ALTINDADIR?



  • Sık sık veya uzun süreli olarak uçuk çıkıyorsa (Örneğin tedaviye rağmen 10 günden daha uzun süre devam ediyorsa)

  • Uçuk, bir bebekte ya da 6 yaşından küçük bir çocukta çıkmışsa

  • Dudak, ağız ve burun çevrenizin dışındaki vücut bölgelerinde, özellikle de gözlerinizde, parmaklarınızda ya da cinsel organınızda uçuk çıkmışsa

  • Uçuk ile birlikte baş ağrısı, ateş ve kas ağrısı gibi başka şikayetleriniz varsa

  • Uçuk sarı renkte cerahatli ise

  • Bağışıklık sisteminizi baskı altına alan ilaçlar, örneğin kortizonlu ilaç kullanıyorsanız

  • Bağışıklık sisteminizin zayıflığı (yani bulaşıcı hastalıklarla mücadele etme gücünüzün azalmış olması) nedeniyle tıbbi kontrol altındaysanız.
AĞIZ VE DİŞ SAĞLIĞINDA VİTAMİNLER
Ağız içi yaraları ve tedavisi Vitamine_a_betacarotene_ps-2
Beslenme diş sağlığı ve güzelliği ile doğrudan ilişkilidir. Bunun nedeni hem beslenmenin ağız ve diş yoluyla yapılması, hem de beslenme sayesinde hücre dokularının sağlıklı olmasına neden olan besinlerin alınmasıdır.

İnsanların sağlıklı yaşamaları büyümeleri ve çoğalmaları için gerekli sentezleri organizmada yapılmayan, dışarıdan eser miktarda alınması gereken organik bileşiklere vitamin adı verilir.
İnsanda vitamin eksiklikleri yetersiz alış, barsak absorbsiyonunundaki bozukluk yada alışa oranla ihtiyacın artması sonucu meydana gelmektedir.

Vitaminler yağda ve suda eriyenler olarak ikiye ayrılır;

A VİTAMİNİ: Yağda erir. Şalgam, ıspanak ve karnabahar gibi bitkilerin yeşil pigmentlerinde bulunur. A Vitaminin eksikliği osteoblast ve odontoblast aktivitesini azaltarak kemik ve diş büyümesini yavaşladır. Ağız kavitesi ve mukozasında keratinizasyon görülür. Tükrük sekresyonu azalır veya tamamen ortadan kalkar. Ağız kuruluğu sonucunda diş etleri ve ağız mukozasında çatlamalar meydana gelir. Ağız sağlığına özen gösterilmediğinde mikroorganizmalar bu çatlaklara yerleşerek enfeksiyonlara neden olur. Bu nedenle ağız dokusunda meydana gelen iyileşmelerde gecikir.

A Vitaminin eksikliğinde: Kollejen liflerde dejenerasyon meydana gelir ve periodontal aralık genişler. Yine bu vitaminin eksikliğinde hipersementoz ve diş sürmesinde gecikme meydana gelebilir.



A Vitamininin fazlalığında: Hipervitaminozunda epitelde dejenerasyon, iyileşmede gecikme, osteoporosiz, alveol kemiğinde belirgin kemik rezorbsiyonları, deride pigmentasyon, soyulmalar ve kaşıntılar, menstürasyon bozuklukları meydana gelir.

D VİTAMİNİ: Kemiğin normal mineralizasyonunu sağlar. Büyüme çağındaki çocuklarda, gebelerde ve emzikli kadınlarda vitamin D'nin günlük dozu 400 UI'dır. Bu dozun büyük bir kısmı güneş ışınından sağlanmaktadır. Vitaminin kalsuyumdan ve bağırsaktan emilimi ile hizmet verir. Vitaminde kemik oluşumunda gereklidir.

Vitamin D'nin eksikliğinde: Çocuklarda reşitizme, erişkinlerde osteomalezi hastalığına neden olur.

E VİTAMİNİ: Soya fasulyesi, mısır, pamuk yağı, taze yeşillikler ve sebzelerde bulunur. Günlük gereksinme duyulan miktar 12-12 IU'dır. Yumurta ve ette de bulunur. Vitamin E bir antioksidantdır. Vitamin E hücre elemanları için esas olan oksidasyonu oksidasyonunun toksik ürünlerini önler. E vitaminin bulunduğu durumlarda eritrositlerin hidrojen peroksid içinde hemolize olmalarına karşı dirençleri artmıştır. Plasentadan vitamin E'nin geçişi sınırlıdır. Bebekler süt ile yeterli düzeyde E vitamini alabilirler.

E Vitaminin eksiliği: Hücre epitalinde dejerasyon meydana getirebilmektedir. E vitaminin eksikliğinde çocuklarda kas gelişiminde düzensizlik meydana getirir. Diş eti hastalığı olan kişilerde E vitamini uygulamasının iltihap olayını etkilemediği gözlenmiştir.

VİTAMİN K: Karaciğerde protrombin yapılmasında kullanılır. Yokluğunda kan ile ilgili belirtiler ortaya çıkar. Normal olarak barsaklarda bulunan bakteriler tarafından sentezlenir.

Vitaminin K eksikliğinde: Kanama pırtılaşma ile ilgili sorunlar ortaya çıktığından bu vitamin vücut için çok gereklidir.

SUDA ÇÖZÜLEN VİTAMİNLER

PRİDOSİN (Vitamin B6): Bira mayası, karaciğer, pirinç, kepek ve buğdayda, çeşitli sebzelerde bulunur. Erişkinlerde günlük gereksinme duyulan B6 vitamini 2 miligramdır. PLP amino asit, karbonhidrat ve yağ asitleri metobolizmasındaki çok sayıda enzimin ko-enzimidir.

Vitamin B6 eksikliğinde: Yetişkin bir kimsede çeşitli belirtiler ortaya çıkar. İlk gözlenen adele güçsüzlüğü, yorgunluk ve uykuya eğilimdir. Dudak, burun kıvrımlarında, göz etrafında, yanakların çevresinde alında, kulak arkasında ve ensenin aşağı kısımlarında seboreik dermatit görülür. Dilde ve ağızda iltihaplar çıkar. Dudak kenarında çatlaklar olur.

TİAMİN (Vitamin B1): Yeşil sebzeler, balık, et, meyve ve sütte, baklagillerde ve özellikle bezelyede bulunur. Yemek pişirme durumunda ısı 100 derecenin üzerine çıkarsa vitamin özelliğini yitirir. Soğukta ve dondurularak saklanan yiyecekler B1 vitamini yönünden kayba uğramazlar. Yetişkin bir insan günde bir miligram Tiamin'e ihtiyaç duyar. Tiamin vücutta karbonhidrat metobolizması için gereklidir.

Tiamin B1 eksikliğinde: Beriberi hastalığı görülür. Ağızda görülen sorunlar arasında dilde yanma, tat kaybı, ağız mukozasında aşırı duyarlılık. Tiamin ve öteki B1 vitaminleri insan tükrüğünde bulunan bakterilerin büyümesini inhibe eder.

RİBOFLAVİN (B2 Vitamini):Süt ve et ürünleri bu vitaminin asıl kaynağıdır. Isıya oldukça dayanıklıdır. Yemeklerin pişirilmesi sırasında etkisini kaybetmez. Güneş ışığı tarafından bozulur. Erişkinler günde 1 .2 miligram almalıdır. Vücuttaki çeşitli metobolizmaları enzim mekanizmalarında etkili olur.

Riboflovin eksikliği: Semptomları genellikle dudaklar, dil, gözler ve deride görülür. Dudak kenarında iltihap meydana gelir. Dil üzerinde pırtıklı ve gıranürlü bir görünüm vardır. Çoğrafik dil adı ile anılır. Dil üzerine yiyecek ve içeceklerin değmesi ağrı ve yanma hissi meydana getirir. Bazı olgularda dil morumsu, kırmızı ya da erguvani bir renk alır.

NİKOTİNİK ASİT VE MİKOTİNAMİD: Niasinin rolü riboflavinde olduğu gibi oksidasyon ve redüksiyon olaylarında anahtarlıktır. NAD ve NADP bileşikleri olarak, niasin karbonhidrat ve lipid metabolizmasında mitokondrilerdeki elektron transportunun sağlayarak katılırlar.

Nikotinik asit ve mikotinamid eksikliğinde: Pellegra adı verilen bir hastalık meydana geliyor. Pellegra hastalığında başlıca semtomlar ağız kavitesinde rastlanır. Ağız mukozasında yanma hissi, dudak ve dilin yan kısmı kırmızı ve şiştir. Daha sonraki dönemlerde dilin üstü kırmızı ve şiş olarak devam eder. Diş eti epitelinde de dejarasyonlar görülür. Diş eti iltihabı dişetleri arasındaki papillalarda ülserler tükrük bezlerinin büyümesi tükrük salgısında artış gelir. Bu vitamin et, karaciğer, bira mayası ve yer fıstığı bulunur.

Biotin: Bira mayası ve yumurta sarısında bulunur. Vücuttaki çeşitli enzim mekanizmalarında rol alır.


Vitamin B12 (Siyanokobalamin): Hayvansal orjinli gıdalar Vitamin B12 deposudur. Bunlar, karaciğer ve böbrek, süt peynirdir. Vitamin B12 gastrointestinal kanalda mide mukozası tarafından salgılanan protein bağlayan bir faktör (intrinsik faktör) bulunmadan uygun bir biçimde emilmezler. İntrinsik faktör bir glikoprotein yapısındandır ve midenin parietel hücreleri tarafından salgılanır. Pernisiyoz anemi mide mukozasındaki intrinsik faktörün eksikliği sonucunda gelişen vitamin B12 eksikliği hastalığıdır. İntramüsküler vitamin B12 enjeksiyonu ile düzeltilebilir. Günlük gereksinme duyulan miktar 2-5 mikrogramdır. B12 vitamini yağ ve karbonhidrat metobolizmasında önemli rol oynar.

Vitamin B12 eksikliğinin: Semptomları içerisine yetersiz hemotopoiesis, gastroentestinal kanal bozuklukları, uygun olmayan miyelin sentezi ve genel güçsüzlük girer. Vitaminin eksikliği kemik iliği ve gastroentestinal kanaldaki hücreleri etkiler. Eritroblastlar uygun şekilde bölünemezler ve megaloblastlara dönüşürler. Bu da alyuvarların normal düzeylerini bozar ve anemi meydana gelir. Sindirim kanalında atrofik değişiklikler görülür. Spianemi meydana gelir. Sindirim kanalında atrofik değişiklikler görülür. Spinal korda miyelin dejenerasyonu meydana gelir. Hasta takadsızlıktan, yürümedeki güçlükten şikayet eder. Deride limon sarısı bir renk görülür. Pernisiyöz anemide pek çok ağziçi semptomları bulunur. Bunlar dilde yanma ve acımayla birlikte bulunan ve tekrarlanarak çıkan kırmızı lekelerdir. Dildeki papillalar atrofiye uğramıştır. Yanak, boğaz mukozasında ve dilin arka tarafında kırmızı lezyonlar vardır.


Folik asit (Pterolglutamitik asit) : Folik asit karaciğer, yapraklı yeşil sebzelerde ve bira mayasında bulunur. İnce barsak floryasında hazırlanır. Dünya sağlık örgütü erişkin için 200 gama gram, çocuk için 50-100 gama gram, gebelik ve süt verme sırasında ise 400 gama gram dozunda alınmasını önermektedir. Folik asit hücre çoğalmasında etkili rol oynar.

Folik asit eksikliğinde: megaloblastik anemi tablosu meydana çıkar. Ağızdaki belirtileri ise glossitis, angular şelozis ve gingivitistir. Glossitis, dilde şişme, kırmızılık ile başlar bunu takiben papillalarda deskuamasyon görülür ve kırmızı bir halka ile bırırlanmış ülserler bulunur. Anguler şeloziz ve gingivitis riboflavin eksikliğini anımsatır. Folik asit eksikliği, yetersiz beslenme, gebelik, malabsorbsiyon sendromu ve kronik alkolizmde ortaya çıkar. Ayrıca antikonvülsan ilaç alan hastalarda da bulunduğu bildirilmiştir.

Askorbik Asit (Vitamin C) : Askorbik asit, turunçgiller, yeşil biber, domates, meyveler ve genellikle sebzelerde büyük miktarlarda bulunur. Pişirme işlemi sırasında gıdalarda bulunan askorbik asitin yüzde 50 sinden fazlası parçalanır. Günlük alınması önerilen miktar 45-80 miligramdır. İnce barsaktan glikoza benzer biçimde hızlı ve kolay emilir. C Vitaminin küçük bir bölümü diketoglon ve oksalik asitler gibi kıkılarak atılır . Vitamin C pek çok reaksiyona katılmaktadır.

Vitamin C eksikliğinde: Ortaya çıkan başlıca hastalık skorbüttür. Bunun ağız içi belirtileri işlenmiş inek sütü ile beslenen ve öteki besinleri çok az alan çocuklarda, yemeği kendi hazırlayan ve ekseriya işlenmiş süt, hububat, ekmek ve çok az öteki besinleri alan bekarlarda (bekarlık hastalığı) Acayip diyetlerle midelerini dolduran psikonörtik kişilerde görülür skorbüttür hastalığı.

İnsanlarda C vitamininden yoksun gıdalarla beslenildiğinde takatsızlık, iştahsızlık, büyümede durma, anemi, ateş ve infeksiyona karşı direncin düşmesi, dişetlerinde şişme ve iltihaplanma, diş kaybı, el bilek ve ayak mafsallarında şişme peteşi şeklinde kanama, kaburgalar ve kostalarda kırılmalar, mafsal içine, kas içine ve barsak içerisine kapiler fijilite nedeniyle kanamalar ortaya çıkar. Soğuk algınlığına karşı C vitamininin önerilmesi uygundur. Vitamin C 1 gram miktarlarında kullanıldığında diyare meydana getirebilir. Aynı şekilde vitamin C idrarı asitleştirdiği için idrar yollarında oksalat taşlarının çökmesine neden olabilir.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
Ağız içi yaraları ve tedavisi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
»  Farenjit (Faranjit) hastalığı,belirtileri ve tedavisi
» Klipsli Ets Tedavisi
»  Kabızlık ve tedavisi
»  Nasır ve tedavisi
» Kızamık, nedenleri ,bulaşması ve tedavisi

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
RADYO ARABESK TÜRK FORUM ALEM BİZİ DİNLİYOR ARABESK DAMAR :: Sağlık :: Temel Hastalıklar Ve Tavsiyeler-
Buraya geçin: